İslâm âlimleri, eski Yunan ve Roma felsefelerini çürütmüşler; onların hukuk, ahlâk ve tıp üzerindeki sözlerinden doğru olanların, eski Peygamberlerin kitaplarından çalma olduklarını bildirmişlerdir.
Yunan felsefecileri, herşeyi akıl ile anlamaya, akla uydurmaya kalkışan ve yalnız aklın beğendiğine inanan kimselerdir. Bunlar, aklın erebileceği şeylerde doğruyu bulabilirler ise de, aklın kavrayamadığı, erişemediği birçok şeylerde yanılıyor ve aldanıyorlar. Nitekim, sonra gelenleri, öncekilerinin yanlışlarını çıkarmakta, birbirlerini beğenmemektedirler. İslâm âlimleri ise, zamanlarına kadar olan fen bilgilerini okuyarak ve İslâmiyetin gösterdiği yolda, kalblerini ve nefslerini temizleyerek, aklın erişemediği bilgilerde de doğruyu bulmuşlar ve hakîkate varmışlardır. İslâm âlimlerine filozof demek, bunları küçültmek olur.
Yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip, aklın ermediği şeylerde yanılan kimse, eski kafalı felsefecidir. Aklın erdiği şeylerde, ona güvenen; aklın ermediği, yanıldığı yerlerde, Kur’ân-ı kerîmin ışığı altında, akla doğruyu gösteren yüksek insanlar da İslâm âlimleridir. O hâlde islâmiyette felsefe yoktur, İslâm felsefesi, İslâm filozofu yoktur. Felsefenin üstünde olan İslâm ilimleri ve felsefecilerin üstünde olan İslâm âlimleri vardır.
(İmâm-ı Rabbânî-Mektûbât/266)
|